Bienal ve İstanbul 2012

Bu video Adobe Flash Player'ın son sürümünü gerektirmektedir.

Adobe Flash Player'ın son sürümünü indirin.

8 Şubat 2009 Pazar

ÇöP-3: AB ve Türkiye, işte görünmeyen rant

"Çöpümüzün söyledikleri-2"
Araştırmalar ve Duyumlar

Çöp toplama
ile ilgili uygulamalarda, kaynağında ayrıştırma bilinci gelişmiş bazı AB ülkelerindeki durum son derece çarpıcıdır. Bu bilinçle apartman dairelerinden başlayan süreçte ayrışan çöpler, Belediyelerce rahatlıkla ve hiç fazla kaynak israf etmeden neredeyse mükemmel bir şekilde toplanılabilmektedir. 

Ayrıca yasal-yönetsel çerçeveler hazırlanmış ve tümüyle uygulanırken, gerekirse ağır yaptırımlarla belirlenmiş aykırı durumlar yargı süreçlerine taşınabilmektedir.

Ör: Ayrışık (Plastik) özel çöpü içinde, farklı bir çöp (metal) çıktı diye hakkında kamu davası açılan bir daire sakini de, özel yaşamına müdahale olarak gördüğü bu davaya karşı bir dava açabilecek kadar her türlü farklı haklarını karşılıklı savunabilecek bilinçtedir.

Kimimizin hiç düşünmeden tüketip attığı ambalajlı ürünlerin çöpünün yarattığı sonradan kullanım değerinin ve insan haklarının ülkemize göre çok ilginç boyutlara taşınabildiği örnektekine benzer ülkelerde, (geriye dönüşü olmayan kaynaklardan olan) ortak (üstün) çevre değerlerinin varlığı da kendini artık, çoktan rahatlıkla hissettirebilir duruma gelmiştir.

Kısacası AB ülkelerinde, halkın çevre konusunda bilinçlenmesi sağlanmış olduğundan, çöp ile geri dönüşümde büyük ölçüde başarılmış durumdadır.

Ülkemizde ise, son derece büyük yatırımlarla temeli yeterince düşünülmeden atılmış atıl kapasitede bekleyen Çöp arıtma istasyonlarının gitgide silikleşen varlığı, artık çarpıcı bir şekilde görülmeye başlanılmıştır. 

Belediyenin hiç bir şekilde yapamadığı (%3-5'te kalmıştır!) kaynağında toplama işini, bizlerin tam göremediği ara katmanlardaki çeşitli aracıların çok ilginç bir şekilde yaptırabildiği ortadır. 

Böylesi muazzam bir ranta yenik düşen (yani tesislerinin %25'lere varan kapasitesinin emildiğini, kullanılamadığını gören) Belediyeler ise şaşkın durumda kalmıştır! 

Rantiyeler bu yolla geçim sağlarken; en alt katmandaki sokak toplayıcıları ise, sağlıklarını ve hayatlarını kaybetme pahasına, bazı illerdeki yaşam zorluklarından dolayı neredeyse, ailece denilebilecek bir şekilde korunmasız bir yaşam mücadelesine belki de çok öncelerden beri göçle sürüklenerek girmek zorunda bırakılmışlardır. 

Aslında bu durum ülkemizde, son 50 yıllık bir dramın öyküsü değil midir?
Her türlü varlık satışının yanısıra, aşama aşama geldiğimiz şu durumlar gerçeği biraz olsun özetlemiyor mu?
  • Göçü teşvik, 
  • Kentlerde sömürülen emeğin Sivil Toplum Örgütlerinin etkinsizleştirilmesi, 
  • Medyada Popüler kültürün ve tüketim toplumunun pompalanışı, 
  • Otomobil-karayolu-petrole artan bağımlılık, 
  • Arsa-arazi peşkeşleriyle dolu özelleştirmeler, 
  • Yabancı sermayeye farklı yollarla kaynak aktarımları, 
  • Aşırı dış borç, 
  • Köşe dönmeci politikalarla vahşileşip kendini de yokeden kapitalizme/emperyelizme terkedilmişlik, 
  • Küresel ekonomik kıskaçlar,..
ve nedense hala, bir türlü geliştirilememiş olan o yola çıkış gerekçesi (yalan olan) şu demokrasi..

Yoksa şimdi de, (bu yoldan sermaye çevrelerine daha kemik bir istikrar için) dahada totaliter, 
hatta feodal yönetimlere sürükleniş mi?  

(Hiç sanmıyorum: Sağduyulu kitleler ve yetişmiş insan gücümüz o kadar da kör değildir.)

Hiç yorum yok:

Çizginin gücü

Popüler Yayınlar

Boğaz'da geçmişe yolcuuk

Milliyet Gazetesi - Türkiye haberleri

Telif hakları

cumhurkocalar@gmail.com İstanbul, Türkiye

Tüm sitelerde telif hakları saklıdır.

Bu veb sitesinde yayımlanan yazılar bu sitedeki orijinal linki verilerek kaynak gösterilmek ve yazarının adı mutlaka belirtilmek kaydıyla, ayrıca bir izin almadan internet üzerinden elektronik ortamda kullanılabilir. Yazıların basılı ortamda kullanımı için yazar izni gereklidir.